Sırada ne var bilmiyoruz fakat bu defa toplumsal cinsiyet hedef alınmış durumda. Son zamanlarda cinsiyetçilik üzerinden yaygara kopartılıyor. Kadın şiddeti, kadın cinayeti diyerek, kadın ve erkeği birbirlerinden ayrıştırıp karşı karşıya getirildiğinin ve şiddetin kadın üzerinden yorumlanarak aslında kendilerinin cinsiyet ayrımı yaptıklarının farkına varmıyorlar. Kadın ve erkek eşit değildir birbirlerinin aynısı olamazlar bu yaşam döngüsüne ve fizik kanunlarına ters bir durumdur. Zira hayatta her şey zıddı ile var olur. Gece olmasa gündüz olmaz, kötülük olmasa iyiliği bilemeyiz, siyah olmazsa beyazı anlamayız. Bu nedenle de kadın ve erkek de eşit yani aynı olamazlar. Gece ve gündüz , siyah ve beyaz gibi sadece birbirlerinden farklıdırlar. Kadında olan özellikler erkekte yoktur, erkekte olan özellikler kadında yoktur. Her insan kendinde olmayana yani zıddına çekilir ve birbirlerini tamamlarlar. Birinde var olan özelliği güç, diğerinde olmayan özelliği eksiklik olarak yorumlamak, Allahın adaletini anlamadığımızı gösterir.
Erkeğin kas gücü vardır, kadının sezgisel gücü vardır. Örneğin dünyaya yeni gelmiş, hiç bir yaşamsal becerisi gelişmemiş küçücük bir canlının dilinden anlayan ve onun ihtiyaçlarına cevap verebilen bir kadının potansiyelini küçümseyenler cinsiyet ayrımı yapanlardır.
Erkekler yaşam döngüsünde avcı ve saldırgandır. Stres ilkel beyinde tehlike olarak algılanır ve erkek avcı kimliği ile saldırıya geçebilir, bu doğrudur.
Lakin erkekler birbirlerine de şiddet uygulayan canlılardır, fakat aynı yöntemle karşılık alacağı için bu konu edilmez.
Kadının savunma mekanizması erkeğinkinden farklıdır, biz burayı kaçırıyoruz. Oysa ki kadın sezgi gücüyle erkeğin anlamadığını anlar ve karşı tarafın hamlelerini önceden kestirerek kendini korumaya alabilir. Tek yapması gereken şey akılcı ve stratejik davranmak yani kadının mağduriyeti kendi hatalı davranışından, kaynaklarını ve gücünü iyi kullanılmamasından kaynaklanır. İstisnalar her zaman olacaktır tabi..
Buradan yola çıkarak fazla bu konunun gündem olması aile bakanlığını da harekete geçirerek "çocuklarınızı oyuncak seçiminde yönlendirmeyin, cinsiyetçilik yapmayın " gibi bir duyurusu söz konusu. Aile bakanlığının hangi nedenlere dayanarak bu açıklamayı yaptığını bilmiyoruz fakat bildiğimiz şey şu ki oyun ve oyuncaklar bir çocuğu hayata hazırlar ve bir erkek çocuğunun bebekle oynayarak anneliğe hazır olmasını bekleyemeyiz bu fıtrata aykırı bir durumdur. Aksi takdirde insanlığı ve varoluşu anlamamış oluruz.
Ve istemeden de olsa son zamanlarda toplumumuza empoze edilmeye çalışılan cinsiyetsizlik tehlikesine düşmüş ve davetiye çıkarmış oluruz.
Toplumda gelinen yozlaşmanın sonucunu sadece çocukların oyuncak seçimine bağlayacak olursak toplum olarak sorunlarımıza çok sığ bir kalıptan bakmış oluruz ki bu da bizi doğru çözüm yollarına götürmez.
Geldiğimiz noktada herkesin dikkati corona virüsündeyken bulaşıcı salgın zihinsel virüslerin hiçbirimiz farkına varamadık. Dolayısıyla yeni neslimizde din değiştirme , cinsiyet değiştirme, intihara meyletme hat safhaya geldi. Yine toplumun yapı taşı olan ailelerdeki çözülmeleri adliyelerdeki boşanma davalarının rekora giden çokluğundan anlıyoruz.
Bu demek değildir ki Allah ın helal kıldığı ayrılıklar olmasın tabiki olabilir fakat aynı oranda evlilikler artmıyor bilakis azalıyor yeni nesil maalesef ki evliliklerden korkar hale geldi.
Sorumsuz ve serbest bir yaşam,konforlu lüks rahatlık alanı ile pompalanan yaşam tarzı ve her şeyin kolay, hızlı tüketimi evlilik kurumunuda kökünden sarsmış durumda..
Kısacası yaşamda var olma nedenimiz ve toplum rollerimiz yüce yaratıcının rehberliğinde gerçekleşmediği sürece tarihte helak olmuş bütün kavimlerin özelliklerini yaşamaya başlarız . Neden o kadar kutsal ibadetlerin anlatıldığı ayetler dururken ilk ayet " OKU "olmuştur, hiç düşündünüz mü. CEHALET KADERİMİZ OLMASIN DİYE.