41 yıl önce alınan bağımsızlık kararı, Kıbrıs Türk halkının uzun ve zorlu bir mücadelesinin sonucu oldu. Adada yaşanan çatışmalar ve siyasi belirsizlikler sonrasında, Kıbrıs Türkleri kendi geleceklerini kendi ellerine almak zorunda kaldı. KKTC'nin kurulmasıyla birlikte, Kıbrıs Türk halkı, uluslararası arenada tanınma mücadelesi verirken, aynı zamanda adadaki kendi topraklarında huzurlu ve güvenli bir yaşam sürdürme çabasını da sürdürdü.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) 15 Kasım 1983 tarihinde kurulması, Kıbrıs Türk halkının Ada’daki siyasi ve toplumsal varlığını devlet olarak dünyaya ilan ettiği tarihi bir dönüm noktası oldu. 41 yıl önce alınan bu bağımsızlık kararı, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin etme hakkının en somut ifadesi oldu.
1960: Ada'nın iki halkı olan Türkler ve Rumlar arasında ortaklık temeline dayanan uluslararası antlaşmalar uyarıcında KKTC kuruldu.
1963: Rumların, Türklere karşı yürüttükleri saldırılar ambargolar artarak sürdü.
1967: Yunanistan'da yönetimi ele geçiren askeri darbe yönetimi Kıbrıs'ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine saldırılar düzenledi.
Türkiye'nin ihtarı üzerine, Yunanistan adadan kuvvetlerini çekmek zorunda kaldı.
29 Aralık'ta Kıbrıs Geçici Türk yönetimi kuruldu. Geçici yönetim bir süre sonra Kıbrıs Türk Yönetimine dönüştürüldü. 1974: Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak için kurulan EOKA'B'nin liderlerinden Nikos Sampson, darbeyle 15 Temmuz'da Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'y devirdi. Adadaki Türk varlığının tehlikeye girmesi üzerine Türkiye 20 Temmuz'da Kıbrıs Barış Harekatı'nı başlattı 1975: Harekatın başarıyla sonuçlanmasının ardından 13 Şubat'ta Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 1976: Ada'da nüfus mübadelesi yapıldı. 1983: Kıbrıs Türk Federe Meclisinde 15'Kasım'da alınan kararla KKTC kuruldu.
Bu esnada Ecevit Batılı güçlerin yardımını istemeyi tercih etmektedir. Erbakan ise hiçbir Batılı gücün Kıbrıs’taki zulmü durdurmayacağını ve tek çözümün Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu savunmaktadır. Buna rağmen Ecevit İngiltere’ye görüşmeler için gider.
Erbakan, Ecevit’i uğurlar uğurlamaz daha havalimanında Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar ve bazı komutanlarla Kıbrıs konulu kritik bir toplantı yapar. Erbakan bu tarihi toplantıda Kıbrıs Zaferi için düğmeye basar ve hatta Türk Silahlı Kuvvetlerinin çıkartma yapacağı günü ve saati dahi belirler. Erbakan, şöyle der; “Çıkartma önümüzdeki Cuma günü sabahı başlasın. Nasıl olsa İngilizler taleplerimizi ret edecekler, biz beyhude vakit kaybetmeyelim, Cuma sabahı mübarek sabahtır.” Bu açık teklif karşısında heyecanlanan Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar; “Allah sizden razı olsun. 13 senedir haysiyeti Makarios tarafından rencide edilen bir ordunun kumandanıyım. Bu günleri de Allah bize gösterdi. Ama şimdi ben çıkartma için gemilerimize hareket emri versem onlar ancak Cumartesi sabahına adaya erişebilirler. Çünkü eski tank motorları monte ettik, Saatte beş altı milden fazla sürat yapamazlar” der. Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan da o toplantıda; “Biz Karadenizliyiz. Takalarla, kayıklarla bile adaya çıkarız. Ama yeter ki eskiden olduğu gibi yan yoldan geri çağrılmayalım” der ve aslında savaş daha o dakikada kazanılır. ECEVİT LONDRA’DAYKEN ERBAKAN EMİR VERDİ
Kuvvet komutanlarının bu tavrı karşısında Ecevit daha Londra’da iken Erbakan Kıbrıs’a çıkartma emrini verir. Ecevit İngiltere’de umduğunu bulamadan geri döndüğünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne çıkartma emrinin Erbakan tarafından verildiğini görür. Haberi uçaktan iner inmez öğrenen Ecevit acilen Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırır. Erbakan’ın Başbakan’a vekâlet ettiği sürede çıkartma emri vermesi üzerine Ecevit hükümet bozulana kadar bir daha yurtdışına çıkmamış ve Erbakan’a Başbakanlık vekâletini vermemiştir. Ülkeye dönüşte yapacak bir şey kalmadığını gören Ecevit, Ordunun gerekli bütün hazırlıkları yapması üzerine Bakanlar Kurulu kararının alınmasına razı olur. Dönemin Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel ise hala “Bu bir maceradır. Katılmamız söz konusu değildir” demektedir. Çıkartma hemen başlar. ERBAKAN-ECEVİT TARTIŞMASI
Türk Silahlı Kuvvetleri çıkartmanın başından itibaren büyük bir hızla ilerleyerek Rumları yenilgiye uğratmaya başlar. Aynı gün gece yarısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ateşkes kararı alır. Ecevit, Bakanlar Kurulunu olağanüstü acil toplantıya çağırır. Ecevit’in maksadı; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararını yerine getirmektir. Bunun için Bakanlar Kurulunu toplar. Toplantıda MSP tarafı harekâtın her şeye rağmen devam etmesini savunurken Ecevit ve Bakanları askerin hemen durmasını ister. Ecevit şöyle der; “Sayın Erbakan, her mühim işte senin dediğin oldu. Bu kez de benim dediğim olsun, ne olur hemen Kıbrıs’ta ateşkes kararı alalım. Ben Sancar Paşa ile de konuştum. Talebimi kabul et. Sayın Erbakan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olay hakkında ateşkes kararı aldı. Biz üye sıfatıyla bu karara uymak zorundayız.”
Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan ise olaya çok daha geniş bir perspektiften bakmaktadır. Şöyle konuşur; “Ateşkes ne demek? Biz bundan çok daha büyük işler başarmış bir milletin mensuplarıyız. Benimle istişare etmeden Sancar Paşa’ya ateş keseceğimizi nasıl söylersiniz? Bu hükümet ortak bir hükümettir. Bizden izin almadan ateş keseceğiz diyemezsiniz. Sayın Ecevit. Neden Güvenlik Konseyi’nin kararına uymak zorunda olalım, şu beğenmediğimiz İsrail, Birleşmiş Milletlerin 100’e yakın kararına uymadı da ne oldu? Biz o kadar yok muyuz? Kesinlikle böyle şey olmaz. Harekât devam edecektir. “TSK MÜDAHALESİ İKİ ÜLKEDE İDARE YIKTI Bu esnada Rumlar, Türkiye’nin 1963 ve 1967’deki gibi adaya müdahale edemeyeceğini düşünmüş bu yüzden ilk başta etkili müdahale edememiş, akşama doğru karşı harekâta başlamışlardır. Rumların karşı taarruzu 20 Temmuz akşamından 21 Temmuz sabahına kadar sürmüş, fakat Rum birlikleri başarı sağlayamamış Türk kuvvetleri mevzilerini korumayı başarmıştır. Ertesi gün tekrar ilerlemeye devam eden 4. Paraşüt Taburu, Rum birlikleri tarafından saldırıya uğrayan Kıbrıs Türk Alayı ile birleşerek Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başlamıştır. 2. ve 3. Türk Komando Taburları da Zeytinli istikametinde ilerlemeye başlamıştır.
22 Temmuz’da 3. Paraşüt Taburunun taarruzu sonucu, Deliktepenin ele geçirilmesiyle, Türk birlikleri önce Girne’ye girer, daha sonra da Lefkoşa’ya yönelir. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşir. Daha sonra Erbakan’ın muhalefetine rağmen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 353 sayılı kararının 5. maddesi gereği 22 Temmuz 1974 tarihinde ateşkes ilan edilir. Erbakan adanın tamamını istemektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan’daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Nikos Sampson Hükümeti yıkılır. “ESAS SUÇLULAR YUNAN SUBAYLARIDIR”
Savaştan çok sonra Yunanistan’da darbecilerle hesaplaşan Yunan yargısı Türkiye’nin bu harekatının haklılığını da kendilerince ortaya koyar. Yunan Temyiz Mahkemesi cuntacılar hakkındaki dava sonunda 21 Mart 1979 günü 2558/79 sayılı şu kararı verir: “Zürih ve Londra antlaşmalarına göre Kıbrıs’a yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan garantör devletlerden biridir. Esas suçlular darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan subaylarıdır.”
Kıbrıs Barış Harekatı sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve 1.200 yaralı verilir. Kıbrıs Türk tarafı ise, 70 mücahit ve 270 sivil şehit, 1000 yaralı verir. Kıbrıs Türkleri genel olarak 1672 şehit ve binlerce yaralı vermiştir. Rumlar ve Yunanlılar ise 4 binden fazla ölü ve 12.000 yaralı vermiştir. Savaşın dışında olmasına rağmen BM Barış Gücü askerleri de kayıp vermiştir: “3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştır. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulur.”ERBAKAN, KIBRIS ÇIKARMASINI BÖYLE ANLATTI.
Bugün, Kıbrıs Türk halkı için KKTC'nin kuruluş yıldönümü, kimlik ve varoluş mücadelesinin sembolü olarak görülüyor. 41 yıllık devlet geleneğini sürdüren KKTC, uluslararası arenada tam anlamıyla tanınma hedefiyle çalışmalarına devam ediyor.
29 Aralık'ta Kıbrıs Geçici Türk yönetimi kuruldu. Geçici yönetim bir süre sonra Kıbrıs Türk Yönetimine dönüştürüldü. 1974: Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak için kurulan EOKA'B'nin liderlerinden Nikos Sampson, darbeyle 15 Temmuz'da Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'y devirdi. Adadaki Türk varlığının tehlikeye girmesi üzerine Türkiye 20 Temmuz'da Kıbrıs Barış Harekatı'nı başlattı 1975: Harekatın başarıyla sonuçlanmasının ardından 13 Şubat'ta Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 1976: Ada'da nüfus mübadelesi yapıldı. 1983: Kıbrıs Türk Federe Meclisinde 15'Kasım'da alınan kararla KKTC kuruldu.
NECMETTİN ERBAKAN VE KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI
Bu araştırmanın amacı, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Necmettin Erbakan’ın rolünü belirlemektir. Bununla birlikte, Erbakan’ın liderliğini yaptığı MNP Programı’nda dış siyasetle ilgili kısmında Kıbrıs meselesi üzerinde durulmamış ve MNP’nin yerine kurulan MSP Pogramı’nda da Kıbrıs’a yer verilmemiştir. MSP, 1973 seçimlerinde 48 milletvekili ile Meclise girmiştir. Daha sonra CHP-MSP Hükûmetinde koalisyon ortağı olmuştur. Erbakan, partisinin Kıbrıs ile ilgili bir görüşü olmamasından dolayı CHP’nin 1973 seçim bildirgesinde yer alan “Kıbrıs sorunu için Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin yararına ve bölge barışına en uygun çözümün, Kıbrıs’ı bağımsız federatif devlet statüsüne kavuşturmak olduğuna inanıyoruz. Bu federatif devlette, Türkler devlet yönetimine eşit egemenlik hakları ile katılacaklardır. Kıbrıs Türklerinin toprak mülkiyetleri ve ekonomik gelişme olanakları teminat altına alınacaktır.” görüşünü kabul etmiş, böylece bu görüş Koalisyon Hükûmeti Protokolü’nün 108. maddesini teşkil etmiştir. İlk başlarda kendisinin ve partisinin Kıbrıs ile ilgili ciddi fikirleri olmasa da 15 Temmuz 1974’teki Yunan Cunta darbesinin ardından Ecevit Hükûmetinin Kıbrıs konusunda daha etkin bir politika izlemesini teşvik etmiştir. Böylelikle MSP, Kıbrıs’a Barış Harekâtı’nın düzenlenmesinin itici gücü olmuştur. Kıbrıs’taki Türk Barış Harekâtı’nın durdurulmasını isteyen BM Güvenlik Kurulu’nun 353 sayılı kararının aksine Erbakan ve MSP’li bakanlar, harekâtın amacına ulaşana kadar devam ettirilmesini savunmuştur. Erbakan, ateşkesten sonra düzenlenen barış konferansı toplantılarını “zaman kaybı” olarak değerlendirirken zaman, onu haklı çıkarmıştır. Nitekim bu gerçeğin görülmesi üzerine 14 Ağustos’ta “İkinci Barış Harekâtı” yapılmış ve Magusa-Lefkoşa-Lefke-Erenköy çizgisine ulaşılmıştır. Erbakan, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başlaması ile Koalisyon Hükûmetinin kuruluş protokolündeki “Bağımsız Federatif Devlet” anlayışı yerine “Taksim” tezini benimsemiştir. CHP’li ortaklarının parti programlarında ve hükûmet protokolündeki “Bağımsız Federatif Devlet” modelinde ısrar etmeleri üzerine her iki tarafı birleştiren bir çözüm olarak “Coğrafi Taksimatlı Federatif Devlet” modelinde anlaşılmıştır. Ancak barış harekâtı sonrasında koalisyon ortakları arasındaki görüş farklılıkları artmış, Kıbrıs kazanımını siyasi prime dönüştürmek isteyen Ecevit’in erken seçime gitme ısrarı üzerine koalisyon hükûmeti dağılmıştır. Fakat hem o süreçte hem de sonrasında Kıbrıs meselesinde Ecevit’in mi, yoksa Erbakan’ın mı rolünün daha büyük ve etkili olduğu tartışması hem basında hem kamuoyunda hem de siyasi mahfillerde yapılmaya devam etmiştir. Kıbrıs Barış Harekâtı döneminde Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı. Kıbrıs’ın gerçek fatihi Erbakan İngiliz arşivlerinden çıktı: “Kıbrıs Barış Harekâtı’nın asıl mimarı Necmettin Erbakan” Erbakan Hoca, gizli toplantıda TBMM’yi nasıl ikna etti? Kıbrıs Harekâtı’nın asıl mimarı Erbakan Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak ve Ada’daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başlaması kararını aldı. Peki, Kıbrıs’a çıkarma emrini kim verdi? Kıbrıs’a çıkarma emrini Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan vekili olarak vermiştir. Bu tarihi bilgi birçok kaynakta yer alırken art niyetli kesimler tarihi zaferi manipülasyon etmek için hiçbir dayanağı olmayan iddialarla bu zaferi çarpıtmaya gidiyorlar. Ravza Yayınları’ndan çıkan “Baharın İlk Çiçeği” isimli kitap içeriğinde de bu konuda bilgiler yer alıyor. “BANA NE AMERİKA’DAN” Kıbrıs Zaferi üzerine Erbakan’ın tarihi rolünü tekrar hatırlatmakta fayda var. O dönemde Kıbrıs’ta Rumlar Müslümanlara büyük zulümler yapıyorlardı. Müslüman Türkler, “Mücahitler” olarak direnişe geçmişlerdi ancak Kıbrıs’taki Rumlar Yunanistan’ın desteği ile ağır silahlarla köylere, şehirlere saldırıyorlardı. Kıbrıs Müslümanları Türkiye’den yardım istiyorlardı ancak o zamana kadar herhangi bir adım atılmış değildi. İnönü’nün Başbakan olduğu dönemde Kıbrıs’a askeri müdahale için izin çıkmasına rağmen herhangi bir girişimde bulunulmuş değildi. Batı ülkeleri Türkiye’yi ağır kıskaca almıştı, İnönü’den sonra Süleyman Demirel tek başına iktidarda iken de Kıbrıs için herhangi bir şey yapmamıştı. Ancak şimdi hükümette Erbakan vardı. Nihat Erim’in; “Biz İsmet İnönü ekolünden yetişmiş kimseleriz, İsmet Paşa sağlığında bize, Amerika’dan yazılı muvafakat gelmedikçe sakın çıkartma yapmayın diye tembih etmişti. Bu itibarla çıkartmayı tasvip edemem” ifadesinde kendini bulan kompleks elbette Erbakan’da yoktur. O; “bana ne Amerika’dan” diyebilen onurlu bir Müslüman liderdir. TEK ÇÖZÜM TSK OPERASYONUBu esnada Ecevit Batılı güçlerin yardımını istemeyi tercih etmektedir. Erbakan ise hiçbir Batılı gücün Kıbrıs’taki zulmü durdurmayacağını ve tek çözümün Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu savunmaktadır. Buna rağmen Ecevit İngiltere’ye görüşmeler için gider.
Erbakan, Ecevit’i uğurlar uğurlamaz daha havalimanında Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar ve bazı komutanlarla Kıbrıs konulu kritik bir toplantı yapar. Erbakan bu tarihi toplantıda Kıbrıs Zaferi için düğmeye basar ve hatta Türk Silahlı Kuvvetlerinin çıkartma yapacağı günü ve saati dahi belirler. Erbakan, şöyle der; “Çıkartma önümüzdeki Cuma günü sabahı başlasın. Nasıl olsa İngilizler taleplerimizi ret edecekler, biz beyhude vakit kaybetmeyelim, Cuma sabahı mübarek sabahtır.” Bu açık teklif karşısında heyecanlanan Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar; “Allah sizden razı olsun. 13 senedir haysiyeti Makarios tarafından rencide edilen bir ordunun kumandanıyım. Bu günleri de Allah bize gösterdi. Ama şimdi ben çıkartma için gemilerimize hareket emri versem onlar ancak Cumartesi sabahına adaya erişebilirler. Çünkü eski tank motorları monte ettik, Saatte beş altı milden fazla sürat yapamazlar” der. Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan da o toplantıda; “Biz Karadenizliyiz. Takalarla, kayıklarla bile adaya çıkarız. Ama yeter ki eskiden olduğu gibi yan yoldan geri çağrılmayalım” der ve aslında savaş daha o dakikada kazanılır. ECEVİT LONDRA’DAYKEN ERBAKAN EMİR VERDİ
Kuvvet komutanlarının bu tavrı karşısında Ecevit daha Londra’da iken Erbakan Kıbrıs’a çıkartma emrini verir. Ecevit İngiltere’de umduğunu bulamadan geri döndüğünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne çıkartma emrinin Erbakan tarafından verildiğini görür. Haberi uçaktan iner inmez öğrenen Ecevit acilen Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırır. Erbakan’ın Başbakan’a vekâlet ettiği sürede çıkartma emri vermesi üzerine Ecevit hükümet bozulana kadar bir daha yurtdışına çıkmamış ve Erbakan’a Başbakanlık vekâletini vermemiştir. Ülkeye dönüşte yapacak bir şey kalmadığını gören Ecevit, Ordunun gerekli bütün hazırlıkları yapması üzerine Bakanlar Kurulu kararının alınmasına razı olur. Dönemin Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel ise hala “Bu bir maceradır. Katılmamız söz konusu değildir” demektedir. Çıkartma hemen başlar. ERBAKAN-ECEVİT TARTIŞMASI
Türk Silahlı Kuvvetleri çıkartmanın başından itibaren büyük bir hızla ilerleyerek Rumları yenilgiye uğratmaya başlar. Aynı gün gece yarısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ateşkes kararı alır. Ecevit, Bakanlar Kurulunu olağanüstü acil toplantıya çağırır. Ecevit’in maksadı; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararını yerine getirmektir. Bunun için Bakanlar Kurulunu toplar. Toplantıda MSP tarafı harekâtın her şeye rağmen devam etmesini savunurken Ecevit ve Bakanları askerin hemen durmasını ister. Ecevit şöyle der; “Sayın Erbakan, her mühim işte senin dediğin oldu. Bu kez de benim dediğim olsun, ne olur hemen Kıbrıs’ta ateşkes kararı alalım. Ben Sancar Paşa ile de konuştum. Talebimi kabul et. Sayın Erbakan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olay hakkında ateşkes kararı aldı. Biz üye sıfatıyla bu karara uymak zorundayız.”
Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan ise olaya çok daha geniş bir perspektiften bakmaktadır. Şöyle konuşur; “Ateşkes ne demek? Biz bundan çok daha büyük işler başarmış bir milletin mensuplarıyız. Benimle istişare etmeden Sancar Paşa’ya ateş keseceğimizi nasıl söylersiniz? Bu hükümet ortak bir hükümettir. Bizden izin almadan ateş keseceğiz diyemezsiniz. Sayın Ecevit. Neden Güvenlik Konseyi’nin kararına uymak zorunda olalım, şu beğenmediğimiz İsrail, Birleşmiş Milletlerin 100’e yakın kararına uymadı da ne oldu? Biz o kadar yok muyuz? Kesinlikle böyle şey olmaz. Harekât devam edecektir. “TSK MÜDAHALESİ İKİ ÜLKEDE İDARE YIKTI Bu esnada Rumlar, Türkiye’nin 1963 ve 1967’deki gibi adaya müdahale edemeyeceğini düşünmüş bu yüzden ilk başta etkili müdahale edememiş, akşama doğru karşı harekâta başlamışlardır. Rumların karşı taarruzu 20 Temmuz akşamından 21 Temmuz sabahına kadar sürmüş, fakat Rum birlikleri başarı sağlayamamış Türk kuvvetleri mevzilerini korumayı başarmıştır. Ertesi gün tekrar ilerlemeye devam eden 4. Paraşüt Taburu, Rum birlikleri tarafından saldırıya uğrayan Kıbrıs Türk Alayı ile birleşerek Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başlamıştır. 2. ve 3. Türk Komando Taburları da Zeytinli istikametinde ilerlemeye başlamıştır.
22 Temmuz’da 3. Paraşüt Taburunun taarruzu sonucu, Deliktepenin ele geçirilmesiyle, Türk birlikleri önce Girne’ye girer, daha sonra da Lefkoşa’ya yönelir. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşir. Daha sonra Erbakan’ın muhalefetine rağmen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 353 sayılı kararının 5. maddesi gereği 22 Temmuz 1974 tarihinde ateşkes ilan edilir. Erbakan adanın tamamını istemektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan’daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Nikos Sampson Hükümeti yıkılır. “ESAS SUÇLULAR YUNAN SUBAYLARIDIR”
Savaştan çok sonra Yunanistan’da darbecilerle hesaplaşan Yunan yargısı Türkiye’nin bu harekatının haklılığını da kendilerince ortaya koyar. Yunan Temyiz Mahkemesi cuntacılar hakkındaki dava sonunda 21 Mart 1979 günü 2558/79 sayılı şu kararı verir: “Zürih ve Londra antlaşmalarına göre Kıbrıs’a yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan garantör devletlerden biridir. Esas suçlular darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan subaylarıdır.”
Kıbrıs Barış Harekatı sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve 1.200 yaralı verilir. Kıbrıs Türk tarafı ise, 70 mücahit ve 270 sivil şehit, 1000 yaralı verir. Kıbrıs Türkleri genel olarak 1672 şehit ve binlerce yaralı vermiştir. Rumlar ve Yunanlılar ise 4 binden fazla ölü ve 12.000 yaralı vermiştir. Savaşın dışında olmasına rağmen BM Barış Gücü askerleri de kayıp vermiştir: “3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştır. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulur.”