Eski insanlar günah işlediklerinde en azında utanıp sıkılırlardı. Hatta yüzleri kızarır büzülürdü. Tabiki o iblisane düşünce hiçbir zaman onların masum olduğunu göstermezdi. Yaptıkları mel’anetler her ne olursa olsun, onlar ile Allah arasında sır gibi kalırdı ve kimsede duymazdı. Duyulanı da derhal aforoz edip toplumdan uzaklaştırarak dışlarlardı...
Bunu bilen herkes, aklı selim ile düşünerek hareket ederdi. O günahtan sonra ayıkanlar da derhal tövbe istiğfar edip, Rabbi Rahimin merhametine sığınarak Cenabı Allah’tan af dilerlerdi. Allah’u Teâlâ da dilediğinde o yüce merhameti ile af ve mağfiret ederdi. Ama şimdi, ağza dahi alınmayan o iblisane günahları, öyle ulu orta yerde yapıyorlar. Birde utanmadan, arlanmadan sosyal medya aracılığı ile bütün kepazeliklerini sanki büyük bir marifetmiş gibi, o pisliklerine umumu alemi şahit ediyorlar...
Geçenlerde hepinizin de sosyal medya aracılığı ile gördüğü İzmir'de, Zonguldak’ta ki, ulu orta yerde umuma açık alanlarda hiç kimseye aldırış etmeden zina yapanları gördük. Bu tarz mel'anetlere sessiz kaldığımız sürece kim bilir yarın ülkemizin hangi sokağında bu zinaların hayasızca yapıldığını göreceğiz!.. Biz bunlara ses çıkarmadıkça, toplum içerisinde bu hallerle daha sıklıkta karşılaşır olacağız. Bana ne diyerek böyle ahlaksızlıklara baktığımız sürece, yarın bu fiiliyatlar normalleşmiş olacak...
Üstad Bediuzzaman Said Nursî Rahmetullahi aleyh, Mektûbat adlı kitabın 277. Sahifesinde bu tarz günahları işleyenleri gizlememek adına şöyle ışık tutmuştur. “O gıybet edilen adam, fasık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zûlmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor ise, işte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir”...
Yani buradaki gıybetteki maksat, o günahı işleyeni yaymak gerekir ki bir daha başka bir mel’un, böyle bir kepazeliğe tevessül etmesin. Zaten burda işlenen fiiliyat, belliki kasten yapılmış bir haldir. Burda ki amaç, kalan iki gram ahlak var, onuda yok etmektir. Buda böyle bilinmesi gerekir ki, bunu bir Kadın’ın hakkıymış gibi normalleştirmeye çalışanlar, deyyusun ve melunun ta kendisidir. Onun için tekrar diyoruz, ülke geneline genel bir ahlak yasası şart diyoruz!...
Bu konuda sosyal medya, TV kanalları ve yobazlaşan beyinlerin, başı boş denetimsizlerin ve ahlaksızlığın diz gösterdiği dizilerinde büyük payı var. Hiç kimse kusura bakmasın sen ben hepimiz toplum olarak böyle bir duruma müdahale etmediğimiz sürece, bu tarz fiiliyatların çoğalacağını da unutmamak gerekir...
Hatta RTÜK devreye girerek yayın yapanların cezalarını en ağır şekilde keser ise, onlarda hadlerini bilecektir. Evet bu işin denetim mekanizmaları var, lakin yeterli derece de radikal bir davranış sergilemedikleri için, onlarda bundan cesaret alarak gittikçe azgınlaşıyorlar. Çünkü verilen cezalar caydırıcılığı olmadığı için cüret gösteriyorlar. Yoksa ne diye ulu orta yerde fuhşiyâtı yaşasınlar.
Denetimsizlikler o kadar başı boş hale geldi ki, her türlü ahlaksızlık mubah gibi görünmeye başladı. Bugün bunun önlemi alınmazsa, yarın bu ahlaksızlıkların önüne geçilemez. Aslında böyle melanetlerin zuhur edeceğini 15 asır evvel Hazreti Resulullah bizlere bildirmişti. “Öyle bir gün gelecek ki ulu ortada alenen zina yapılacak ve kimse sesini dahi çıkaramayacak. Çıkaranda, o asrın Ebubekir'i olacak dedikleri bu olsa gerek. Yani değerli okuyucularım hem o günün hadisi bugün zuhur etti, hemde rezaletlerin biri bin para olarak yaşanmakta. Aslında yetersiz yasalarla veya denetimsizlikle o melanetleri mubahmış gibi gözümüzün içine soktular ki kıpırdayacak halimiz dahi kalmadı...
İla ahiri kelamımızın hulasasında, Yüce Allah cümle ümmeti böyle hasletlerden Settar ismiyle muhafaza eylesin. Allah, cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Selam ve dua ile huzur içinde kalın selametle...
“SAYGILARIMLA VESSELÂM”