Konuya geçmeden kısa bir anons yapmama müsade ediniz!
Bu aralar, Atatürk'ün konuşmalarının derlendiği NUTUK üzerinde çalışıyorum. Osmanlı Türkçesi'yle yazılmış orijinali ile sadeleştirilmiş yani günümüz Türkçesi'ne çevrilmiş olanını karşılaştırıyorum. Şu ana kadar üçte ikisini tamamladım. Bi fark var mı? Evet var. Nereden baksanız aralıklarla yaklaşık 50 sayfa atlanılmış. Peki nedir onlar?.. Ona da bir başka yazıda değiniriz inşallah!
Bu çalışma, yeni bir kitabımızın da başlangıç safhası olacaktır! Ha, bu arada bu vesile ile Osmanlıca'yı da epiyce sökmüş oldum! Tabi Kur'an okumayı bilmek burada bir avantaj. En azından harflere yabancı olmuyorsun. Osmanlıca öğrenmeyi herkese tavsiye ederim. Harfleri tanıdıktan sonra gerisi kolay. İnternet üzerinden ders de takip edllebilir.
Şimdi asıl konuya döneyim. Atatürk'ün: "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." sözü meşhurdur. Aslında bu, sözün bir kısmıdır. Tamamı ise şöyledir: "Dünyada her şey için; maddiyat için, maneviyat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir. Yalnız ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve zamanla takip etmek gerekir."
Bütün olarak ele alındığında sözün çok önemli mesajlar içerdiği görülüyor. Ancak, ne yazık ki sadece bir kısmı öne çıkarılıyor ve o da daha çok siyasi bir argüman olarak kullanılıyor. Daha da ötesi anlamı saptırılıyor.
'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.' Bu söz doğru bir ifadedir. Ancak anlam olarak hep 'En hakiki mürşit bilimdir." şeklinde algı yapılmıştır. . Hatta adeta dayatılmıştır. En azından zihinlere öyle kazınılmıştır. Hâlbu ki İlim başka, bilim başkadır. Zaten Atatürk de: "Hayatta en hakiki mürşit İlimdir, fendir..." diyor. Burada 'bilim'i 'ilim' değil 'fen' temsil eder.
İlmin alanı oldukça geniştir. Bilinen-bilinmeyen, görülen-görülmeyen maddi ve manevi her kavram ilmin kapsamındadır. Oysa bilim ya da biraz daha dar anlamıyla fen, daha çok madde eğilimlidir. Yani görülen ve bilinen kavramları kapsar. Buradan rahatlıkla şu anlam çıkar. İlim bilimi de kapsar. Matematiksel ifadeyle: Bilim, ilmin alt kümesidir.
Atatürk, bu ayrımı yapmış ve bu anlayışa sahip olunması noktasında tavsiyede bulunmuştur. Ancak sapkın bir anlayış, ilmin üzerini kamufle edip, bilim şeklinde algılanmasını sağlamıştır. Tabi bu sinsi oyun da maalesef tutmuştur. Kısacası bununla maneviyat penceresi kapatılmıştır.
Bu gün genç nesilin önemli bir kısmı tek mürşit olarak bilimi görüyor. Maneviyat pencersinden bakmaktan mahrum kaldığı için de bilimi adeta yaratıcı konumuna sokuyor. Tabi bunun neticesinde de ateizme yöneliyor.
İlim derken Cenab-ı Hakk'ın ilmi akla gelmelidir. Kur'an'ı Kerim akla gelmelidir. Buyuruyor ki Yüce Allah, 'Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah'ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.' (Lokman/27)
Bugün insanlık tarihinden-günümüze kadar yazılmış olan tüm materyaller bir araya getirilse, Marmara Denizi'nin hacmi kadar bir yeri bile doldurmaz. O halde ilmi sonsuzluk kavramıyla ifade etmek mümkündür.
Bilime gelince onun her keşfettiği, her icat ettiği her bulduğu veri, bize ilimden bir mesaj verir. Bilim ilmin her mesajını dikkate almalı ve her birini ispat etmenin çabası içerisinde olmalıdır. O zaman gerçek anlamıyla bilim, bilim olur. Eğer bilimin ortaya koyduğu her bir veride ilimden bir mesaj görülemiyorsa o zaman bir yerlerde eksiklik vardır demektir. Şayet o eksiklik giderilirse insanlık İslâm'a yönelecektir. O sebepten bu eksikliği gidermek de her müslümanın üzerine farzdır. Herkes gücü ve bilgisi nispetinde...