Kadın cinayeti üzerinden "seküler, modern, laik dünyanın" bizlere dayattıklarını
Erdemli Ergenlerimizle tartıştık.
Ve hepsi mevzuyu kadın-erkek bağlamında ele alıyor idi.
Seküler, modern dünya algısı ve çerçevesinde değerlendiriyorlardı.
Oysaki olay insan kıyımıdır.
Ve dahi çarpık ilişkiler, gayri meşru ilişkiler bazında kadın cinayetlerini irdeleyende yok.
Öyle olunca da kurban olan kadınları "gaymeşru ilişkinin taraflarından biri" olduğu gerçeği göz ardı ediliyor.
Bazende kadınların evli bir erkekle birlikte olması hiç gündem olmuyor.
Bunları konuşurken erdemli ergenlerimiz benin bu tarz yaklaşımıma şaşırdılar.
Çünkü genel itibarı ile benim bu tarz şeyler söylemem onlara ilginç geldi.
Kadın ölümlerine ve toplumda kadının her türlü mağduriyetine onların gözünde en çok ses çıkaranlardanım.
Evet kadın mağduriyetine karşıyım.
Kadın cinayetlerine ve kadınların istismarına en üst perdeden cevap veren bunun hiçbir mazeretinin olamayacağını en üst perdeden ses tonu ile savunanlardanım.
Lakin Allah'ın sınırlarının çiğnenerek yaşanan ilişkiler normaleştikçe kadınlarımızın canına kasdedenlerin sayısı artarda eksilmez.
Kesinlikle kadın cinayet, tecavüz ve tacizin cezası kısas olmalıdır.
Lakin kadınlarımızın da "sekülerizm, modernizm ve özgürlük adı altında Allah'ın sınırlarını çiğnemesi doğru değildir.
Ve tabiki erkeklerinde Allah'ın sınırlarını suistimal etmesi en hafif tabir ile Allah'a meydan okuma içeren bir durumdur.
Ve kimsenin bu durumu "erkeğin elinin kiri" şeklinde bir tanımlama ile şirin gösterme lüksü yoktur.
Nikah birlikteliği dışındaki tüm birlikteliklerde zinadır.
Zinada kadın ve erkek tanımlaması da akıl dışı bir yorumlamadır.
Zina cinsler üzerinden yorumlanarak şirin hale getirilemez.
Hele de "flört" tanımlaması ile "zinanın" kabul edilebilir ve hatta gereklilik olarak sunulması "seküler, modern, laik dünyanın" bize dayattığı yanılsamadır.
Tüm bunlarla birlikte her can hepimize emanettir.
Emanete hıyanet eden toplumların helaki kaçınılmazdır.
Kendi helakimizi kendi elimizle hazırlayanlardan olmamak için çocukların ve kadınların can emniyetinin olduğu bir toplum oluşturmak öncelikle devletin ve yasaların görevi olmakla birlikte
Hepimiz insan canının hepimize emanet olduğu gerçeklikten yola çıkarak her birbirimizin "emniyetli" bir dünyada yaşamasının sorumluluğunu hissetmeliyiz.
Ve toplumda birbirinin sahibi gibi yaşayan tüm insanları kadın ve erkek demeden onure etmekten vazgeçmeliyiz.
Özellikle ülkemizde sahiplik rolü "kanıksanmışlık olarak var olduğu müddetçe" hayatın içinde "erkek" cinsi tarafından bir şiddet unsuruna dönüştürülüyor ise bunda "annelerin ve dahi ailelerin" rolü yadsınamaz.
Kadın cinayetleri üzerinden "seküler, modern, laik dünyanın" bizlere dayattıkları ile yürümek yerine kendi "medeniyet dünyamıza" ait çözümleri üretmek zorundayız.
Kendi medeniyet dünyamıza ait çözümlerimizi yine kendi medeniyet dünyamızın kavramları ile bu topluma sunmak hepinizin boynunda vebal olarak asılı durmaktadır.
Kadını ve erkeği ile imtihan dünyası gerçekliğinde kul hakkı ve can emniyeti merkezli bir yaşam biçimini hepimiz birbirimize sunmak zorundayız.
Kadın - Erkek cins üzerinden yaptığımız okumaları insan olma gerçekliğimiz üzerinden insan hakkı ve dahi yaşam hakkı kavramı esasına göre kendi medeniyetimize ait referanslarla tekrardan güncelleyerek genç nesillere aktarmak zorundayız.
Bunu yapmadığımız takdirde bize ait olmayan medeniyetlerin kurguladığı dünyada kendimizi "modern ve özgür" insanlar olarak tanımlar iken ahiretimizi "cehennem hapisanesine" hibe etmek durumunda kalacağızdır.
Bununla birlikte son pişmanlık fayda vermeyecektir