Şüphesiz, çocuğun yaşadığı çevre onun gelişmesi üzerinde önemli bir tesire sahiptir. Çocukların öğrenmesi, yaşadıkları çevrede gördükleri ve tecrübe ettikleri ile doğrudan orantılıdır. Çocuğumuzun gelişimini müsbet istikamette etkileyecek çevreyi düzenlemek, elbette anne-babaların ellerindedir…
“Okul öncesi çocukların okulu, onların yaşadıkları ortamdır.” Çünkü, bu dönemdeki çocuklar, okuma – yazma bilmedikleri için , çevreleri onların öğrenmeleri, anlamaları ve tecrübe etmeleri açısından önemli bir role sahiptir… 0-6 yaş devresinde bulunan bu çocuklar oldukça meraklı, sorgulayıcı ve araştırıcıdırlar… Bunun için, çocukların bu yöndeki gelişimlerini desteklemek gerekmektedir… Bu sebeple de; onların çevresiyle ilgili olan ilgi ve münasebetlerini yüksek seviyede tutarak bunun müsbet şekilde gelişmesini takip etmek gerekir, bu görev de aileye düşmektedir…
Bu gelişimi sağlamak için, çocuklara merak ve araştırma duygularını geliştirecek, fikirlerini öne sürebilecekleri bir ortam hazırlanmalıdır…
Bütün bunlar sonucunda , görülecektir ki; daha çok ilgi çekici uyarıcının bulunduğu bir çevrede (zengin şartlara sahip bir çevre), çocukların oldukça fazla unsuru, eşyayı ve olayı tanıma imkanına sahip olmaları, onların gelişimlerinin üzerinde müsbet bir etki meydana getirecektir…
Burada yanlış anlaşılmaması gereken bir hususu hemen belirtmeliyim:
Daha fazla uyarıcının bulunduğu bir çevre veya zengin şartlara sahip bir çevreden anlatılmak istenen , elbette pahalı oyuncaklar veya gösterişli eşyalardan oluşturulmuş bir çevre değildir…
Çocukların gerekli olan sebep-sonuç münasebetlerini kurabilmeleri , bulundukları yaş devresine uygun olan problemlerle karşılaştıklarında çözüm üretebilmeleri için imkânlar sunulan çevredir … Böyle bir çevre oluşturmak için, maddi imkânların yüksek seviyede olması asla gerekmez ve şart değil…
Çocuğumuza evimizde bulunan nesneleri tanıtarak ve onları kullanmalarını ve denemelerini sağlayarak da bahsedilen “ zengin çevreyi “ oluşturmamız her zaman ve her yerde mümkündür…
Şimdi sizlere bu konuyla ilgili yapılan bir deneyi aynen aktarmak istiyorum:
California Üniversitesi’nde, iki psikolog, bir biyokimya, bir de anatomi uzmanından oluşan ekip, şöyle bir deney yapıyor: Yeni doğmuş on iki düzine ikiz fare, deney için birbirinden ayrılarak iki farklı grup oluşturuluyor. Oluşan farklı iki grup genetik olarak bir birinin aynısıdır. Fakat deneyin sonunda verilen uyaranlarla , davranış olarak birbirinden farklı iki fare grubu olacaklardır…
I.gruba, kafeslerinden çıkma, çevreyi tanıma imkânı verilmiyor. Bakıcıları sadece yiyecek verme zamanında farelerle ilgileniyorlar.
Bir araya toplanmış II. grup ise, bol ışıklı, kalabalık, gürültülü bir laboratuardaki kafese yerleştiriliyor. Bu kafese merdivenler, döner tekerlekler ve farelerin oynayacakları birçok oyuncaklar yerleştiriliyor. Her gün yarım saat fareler kafesten çıkarılarak istedikleri gibi dolaşmalarına izin veriliyor. Fareler büyüdükçe, öğrendikleri her şey için yeni bir şekerle ödüllendiriliyor. Bu uygulama seksen gün sürüyor.
Uyarıcı ve eğitici çevrede büyüyen farelerle diğer fareler bir araya getirildiklerinde, II. grupta yetişen farelerin diğerlerinden daha zeki olduğu ve problem çözmekte daha kabiliyetli bulunduğu ortaya çıkıyor. Daha sonra bu farelerin beyinleri inceleniyor. Sonuç şaşırtıcıdır!...
II. gruptaki farelerin beyinlerinin, I. gruptaki farelere oranla daha büyük olduğu, kıvrımlarının fazlalaştığı, ağırlaştığı ve beyin hücrelerinin çoğaldığı görülüyor, ayrıca I.gruptaki farelerde oluşmayan iki önemli enzimin II. gruptaki farelerde oluştuğu da görülmüştür…
Bu sonuç, bizleri elbette, çocuğun gelişimindeki tek ve en önemli etkenin çevre olduğu noktasına getirmemelidir. Tarih boyunca dünyanın her yerinde irsiyetin çocuk üzerinde çok büyük tesiri bulunduğu, soyun, sütün, kanın ve dinin, insan şahsiyeti üzerinde en büyük belirleyici olduğu değişmez insanlık gerçeğidir. Fakat çevrenin etkisinin de irsiyetin yardımcısı ve şahsiyet teşekkülünde tamamlayıcısı olduğu unutulmamalı ve çevrenin rolü küçümsenmemelidir…
Allah’ın bizlere birer emanet olarak ihsan ettiği çocuklarımızın pırıl pırıl gökyüzünü görebilmeleri için, önce biz anne ve babaların ilahi nimet ve güzellikleri görmemiz ve yaşamamız gerektiğini unutmamalıyız…
Psikolog Rabia AKSOY