Türkiye ekonomisinde asgari ücret, milyonlarca çalışanın hayatını doğrudan etkileyen kritik bir düzenleme aracıdır. İş gücünün temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için belirlenen bu taban ücret, aynı zamanda piyasa dinamiklerinde önemli rol oynar. Ancak, bu düzenlemelerin makroekonomik sonuçları tartışılır bir konu olarak gündemde yer almaktadır. Asgari ücret artışlarının özellikle enflasyona olan etkisi, ekonominin kırılgan dengelerinde ciddi bir ağırlık oluşturur.
Asgari ücretin artırılması, iki temel mekanizma üzerinden fiyat düzeylerini etkiler. İlk olarak, iş gücü maliyetlerinin yükselmesiyle şirketlerin üretim harcamaları artar. Bu artış, ürün ve hizmetlerin fiyatlarına yansıtılarak maliyet kaynaklı bir enflasyona yol açar. Özellikle iş gücüne yoğun şekilde bağımlı sektörlerde, üretim maliyetlerinin yükselmesi daha belirgin hale gelir. İkinci olarak, ücretlerdeki artış, bireylerin harcanabilir gelirini artırır. Tüketim talebindeki yükseliş, arzın sınırlı olduğu sektörlerde fiyatların hızlı bir şekilde yükselmesine neden olabilir.
Türkiye özelinde bu mekanizmalar, ekonominin mevcut yapısal problemleriyle birleşerek daha karmaşık sonuçlar doğurur. Özellikle ithalata bağımlı bir üretim modeline sahip olan ülkede, döviz kurlarındaki dalgalanmalar, asgari ücret artışının maliyet etkilerini daha da artırır. Örneğin, bir işveren işçi ücretlerini artırırken aynı zamanda enerji ve hammadde maliyetlerindeki artışla da karşı karşıya kalır. Bu durum, enflasyonun daha geniş bir alanda hissedilmesine yol açar.
Asgari ücretin yükseltilmesi, tüketici fiyatları üzerinde doğrudan bir etki yaratmanın ötesinde, beklenti yönetimini de zorlaştırır. İş dünyası ve hane halkı, asgari ücret artışlarını genellikle enflasyonun devam edeceği şeklinde yorumlar. Bu algı, fiyatların daha da yükselmesine neden olabilecek bir döngüye zemin hazırlar. Özellikle temel gıda, konut ve enerji gibi kalemlerde bu etkiler daha belirgin hale gelir.
Bunun yanı sıra, iş gücü maliyetlerindeki artış, küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerinde ciddi bir baskı yaratır. İşletmeler artan maliyetleri karşılamakta zorlandığında küçülmeye gider, bu da işten çıkarmaları artırır. Böylece, sosyal koruma amacıyla yapılan bir düzenleme, uzun vadede istihdamı olumsuz etkileyen bir sonuç doğurabilir.
Bu çerçevede, asgari ücretin enflasyon üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için dengeli bir politika yaklaşımı benimsenmelidir. Ücret artışlarının kademeli olarak yapılması, hem piyasaların bu değişime uyum sağlamasına imkan tanır hem de enflasyon üzerindeki baskıyı azaltır. Bunun yanı sıra, iş gücü verimliliğini artırmaya yönelik yapısal reformlar, ücret artışlarının üretim üzerindeki maliyetini dengeleyebilir. Eğitim ve teknolojiye yapılacak yatırımlar, uzun vadede bu alandaki sorunların çözülmesine katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak, asgari ücret artışlarının hem çalışan refahını artıracak hem de ekonomik istikrarı koruyacak şekilde tasarlanması gerekir. Aksi halde, kısa vadeli kazanımlar, uzun vadeli yapısal sorunlara dönüşebilir. Ekonomi politikalarının başarıya ulaşabilmesi için bütüncül bir yaklaşım şarttır.
Sibel Arslan
Ekonomist ve Mali Analist